Maç Günü
Maç Günü
Günlerden cumaydı. Maç günü
gelip çattı. Yaklaşık iki hafta öncesine kadar George, bugünün NRG Company’deki
kariyerinin son günü olacağını düşünüyordu. Şimdi ise bugünün yepyeni bir
başlangıç olacağını ve Enerji Otobüsü’nde öğrenmiş olduğu tüm kuralları ekibiyle
paylaşabileceği yeni bir fırsat olacağını umuyordu. Aslında yorgun olması
gerekirdi; fakat hiç de öyle hissetmiyordu. Evden çıkarken eşi ona kocaman bir
öpücük verdi ve iş yerinde ne olursa olsun evliliğinin rayına oturmuş olması
ona kendini iyi hissettiriyordu. Çocuklar da onun sevgisine ve pozitif
desteğine gerçekten çok iyi tepki gösterdiler ve hatta köpek bile evin evcil
hayvanı olmaktan daha çok zevk alır olmuştu sanki. Eğer George işini kaybederse
ekonomik sıkıntı çekebilirlerdi; fakat en azından bir arada olacaklardı. Geçen
gece eşi ona eski huysuz George’a ne olduğunu sorduğunda, heyecandan titremişti
ve onu kucakladığında eşi şunları söyledi: “Sanki ilk âşık olduğum adamla
tekrar birlikteyim. Şimdiye kadar nerelerdeydin bilmiyorum ama geri döndüğün
için çok mutluyum.”
George, her zamanki banka
oturup Joy’un otobüsünü beklerken, geri döndüm, diye düşündü ve döndüğüm
yerlere bir daha asla gitmek istemiyorum. Olayların bu şekilde gelişeceği
aklının ucuna bile gelmemişti hâlbuki. Joy, pozitif enerji virüsünü ona
bulaştırmıştı ve George da bu enerjinin yayılması için ne gerekiyorsa
yapacaktı.
George saatine baktı ve
otobüsün biraz geciktiğini fark etti. Joy, Jack, Marty ve diğer yolcuları son
bir kez daha görmek için sabırsızlanıyordu. Bugün iş çıkışı arabası hazır
olacaktı ve o zaman eğer hâlâ bir işi olursa, zamandan ve otobüs parasından
tasarruf etmek için işe arabayla gidecekti. Daha önce bunu hiç düşünmemişti;
fakat birdenbire bugün Enerji Otobüsü’ndeki son günü olduğunu fark etti.
Otobüsteki herkesi, hatta Marty’yi bile ne kadar özleyeceğini düşünürken,
Joy’un otobüsü geldi ve George’u son kez duraktan almak üzere durdu.
Kapılar açıldığında bir adam
kendi kendine fakat etraftakilerin de duyabileceği bir tonda, “Strese
giremeyecek kadar huzurluyum” diye tekrar edip duruyordu. Sonra adam arkasını
dönerek, “Teşekkürler Joy!” diye bağırdı.
Joy da, “Unutma, strese
giremeyecek kadar huzurlusun!” diye karşılık verdi.
Bir başka enerji
dönüşümcüsü, diye düşündü George ve gülümseyerek otobüse bindiğinde tüm
yolcular tarafından alkışlanarak karşılandı.
Joy, “Bugün büyük gün ve
senin arkanda olduğumuzu ve pozitif enerjimizi sana göndereceğimizi bilmeni
isteriz George” dedi.
George ona, Jack’e ve
Marty’ye mektup için teşekkür etti ve tüm enerji otobüsü yolcularına da iki
haftadır ona verdikleri destek için teşekkürlerini bildirdi. Onlara, dün iş
yerinde ekibiyle yaşadığı inanılmaz günü, geceyi ve Kural # 9’un her şeyi nasıl
değiştirdiğini anlattı. “Benim enerji ekibim olduğunuz için hepinize teşekkür
ederim!”
Joy anaç bir tavırla, “Bugün
kendini nasıl hissediyordun, tatlım?” diye sordu.
“İyi hissediyorum. Ekibim
hazır. Ben de hazırım. Endişeliyim tabii ki, ama bu durumda kim endişelenmez
ki?”
“Evet doğru. Kim
endişelenmez ki? Bu bir korku işaretidir. Hepimizin korkuları vardır; fakat
başarının anahtarı, kendine güveninin korkundan daha büyük olmasıdır. Biraz
korku iyidir; fakat o zayıf bir enerjidir. Hemen tükenir. Güven ise yüksek
oktanlı bir yakıttır ve otobüsünü gitmesi gereken yere götürür.”
Güven temasının hayatına
girmeyi sürdürdüğünün farkında olan George, “Bunu sevdim” dedi.
“Tıpkı biraz önce otobüsten
inen adama söylediğim gibi. Bizi strese sokan şeylere o kadar odaklanıyoruz ki,
şükretmemiz gerekenleri tamamen unutuyoruz. Bu yüzden toplantıya girerken strese
girme. Aksine kendini huzurlu hisset. Birçok insan işsizken, sen yıllardır bu
işe sahip olduğun için şükret. Seni destekleyen bir ekibin ve ailen olduğu için
şükret. Hatta yürüyüp konuşabildiğin için bile şükret. Elindeki nimetleri
hesaplamaya başlayacak olursan, onların gökyüzündeki yıldızlardan daha fazla
olduğunu anlarsın. Huzurlu olduğun zaman, strese girecek vaktin de olmaz. Ve bu
şükran duygusu, bugünkü performansını da arttıracak. Seni yukarı kaldırarak
bitiş çizgisine taşıyacak.”
George etrafına baktı ve
herkesin, ağzından çıkan her kelimeyi içine çekerek dikkatlice Joy’u
dinlediğini gördü. Onlar da Joy’u, George’un sevdiği kadar seviyorlardı.
Otobüsün orta sıralarında oturan, daha önce hiç görmediği yaşlıca bir bey
gözüne ilişti. Zayıf bir adamdı, başında şapkası ve gözünde gözlükleri vardı.
Eğer oturup onları dinlemeye vakit ayırırsanız, size daha önce gidip gördüğü
yerleri, yaşadıkları hayatları ve aldıkları dersleri anlatan, yüzü kırışmış
yaşlılardandı. Gözlerinde bir ışıltı vardı ve George ile göz göze geldiğinde
parıldıyordu. George, ona karşılık verdi ve adam da şapkasını kaldırarak
başıyla onu selamladı.
Joy, dikiz aynasından bu
etkileşimi görünce, tamam, diye düşündü. Doğru insanlar, doğru zamanlarda; tam
onlara en çok ihtiyacımız olduğunda otobüsümüze biniyorlar.
Yaşlı adamı işaret ederek
George’a, “Eddy’yle tanışmanı isterim” dedi. “Eddy ve ben babamın yaşadığı evde
karşılaştık. Eddy’nin eşi de Alzheimer hastasıydı ve babamın kaldığı tesiste
tanıştık. Maalesef onun eşi vefat etti ve Eddy gerçekten çok zor zamanlar
geçirdi. Fakat bir yıllık bir yasın ardından tekrar hayata döndü ve tanıdığım
birçok yirmi yaşındaki insandan daha fazla enerjiye sahip olduğunu ve daha
meşgul olduğunu söyleyebilirim. Ona kaç yaşında olduğunu söyle, Eddy.”
Eddy, “Seksen sekiz” diye
karşılık verdi.
“Bu doğru, George, seksen
sekiz yaşında ve her gün piyano çalıyor, şiir yazıyor, trenle ülkeyi gezip
akrabalarını ziyaret ediyor, buralarda olduğu zamanlarda ve yeni insanlarla
tanışmak istediği, yeni yerlere gidip, yeni şeyler yapmak istediğinde ise
otobüsüme biniyor. Eddy bana yaşamın sırrını öğretti ve o da şudur: Hayatın
amacı genç kalmak, eğlenmek ve son durağa mümkün olduğunca geç ve yüzünüzde bir
gülümsemeyle varmaktır. Bu, benim için o kadar etkili bir dersti ve hayatımı o
kadar değiştirdi ki, bunun üzerine Kural # 10’u yaptım. Göster ona, Danny.”
Eğlenmenize Bakın ve Yolculuktan Keyif Alın
“Ve bahsettiğim son durak
gerçektir, George. Hiç kimse ondan kaçamaz. Hepimizin gideceği yer orası. Fakat
önemli olan, oraya gidene kadar yolculuğumuzdan ne kadar keyif aldığımızdır.
Her şeyden önce sadece tek bir yaşamımız ve tek bir yolculuğumuz var. Bu Disney
Land’deki gibi bir şey değil. Yalnızca bir yolculuk hakkımız var ve bu yüzden
ondan olabildiğince fazla keyif almalıyız.
Birçok insan sonsuza dek
yaşayacağını sanır. Yolculukları son bulduğunda hepsini bir kenara bırakmak
üzere para, mal ve güç biriktirerek hayatlarını harcarlar. Bunları mezara
götüremezsin. Öyleyse bu gereksiz telaş neden? Çoğu insan anlamsız bir sürü şey
için strese girer. İnsanlar yaşam alanlarına karşı son derece koruyucu olurlar.
Yalnızca haberleri izlerler. Hatta ülkeler bile sınırları üzerine tartışırlar.
Keşke insanlar bir sabah uyansa ve tüm kâinatın kendi evleri olduğunun farkına
varabilseler. Tüm dünyaya sahip olmak varken, ufak toprak parçaları için
savaşmak neden? Hâlbuki yalnızca yolculuğun tadını çıkararak hepsine sahip
olabilirler; fakat onlar ferah yaşamak yerine küçük parçalar üzerine
odaklanıyorlar. Terfiler, son teslim tarihleri, e-postalar için
endişeleniyorlar ve bugünü bir daha asla yaşayamayacaklarını tamamen unutarak,
ufacık şeyler için iş arkadaşlarıyla ve aileleriyle tartışıyorlar.
Otobüsleri hayat yolunda
ilerliyor; fakat onlar etraflarından geçip giden güzellikleri göremeyecek kadar
kör olmuşlar. Bir düşünsenize. Öldüğünüz gün, posta kutunuzda bir daha asla
cevaplanamayacak olan 30-40 e-posta olacak. Her şeye yetişebilmeniz imkânsız, o
hâlde biraz rahatlayın, derin bir nefes alın ve yolculuğun tadını çıkarın.
Yirmi dokuz yaşındaki insanlar hakkında yapılan araştırmadan bahset ona,
Marty.”
Marty doğruldu. “Bu
araştırmaya bayılıyorum. Bir grup doksan beş yaş grubundaki insana sormuşlar,
bu insanları nereden bulmuşlar bilemiyorum, sanırım Florida, fakat her neyse
onlara, eğer her şeyi yeni baştan yaşayabilselerdi ve tekrar dünyaya
gelebilselerdi neleri değiştireceklerini sormuşlar. Hemen hepsinin değiştirmek
istediği üç şey şunlar: (1) Daha fazla düşünürlerdi. Daha çok dakikanın tadını
çıkarırlardı. Daha fazla gün doğumu ve gün batımının keyfini çıkarırlardı. Daha
çok eğlenceli vakit geçirirlerdi. (2) Daha fazla risk alır, şanslarını daha çok
denerlerdi. Hayat onu sevmeden yaşamak için çok kısa. (3) Onlar öldükten sonra
da var olmaya devam edecek bir miras bırakırlardı.
“Görüyorsun ya, George,
Eddy’den öğrenmen gereken bir şeyler var. Doksan beş yaşındakilerden öğrenmen
gereken şeyler var. Hayatını pişmanlıklarla geçirme. Geriye dönüp baktığında
keşke şunu da yapsaydım diyen insanlardan olma. Kaybedecek hiçbir şeyin
yokmuşçasına ve kazanacak çok şeyin varmışçasına yaşa ve çalış. Her zaman
iyimser olan ve alacağı hediyeler için heyecan duyan Noel sabahındaki bir çocuk
gibi davran. Huzur duyabilmek için strese girme. Kendi otobüsünün başarısını
diğerleriyle kıyaslama. Yalnızca kendi yolculuğunun tadını çıkar. Bugün sunuma
gireceksin ve o gaz pedalına basacaksın, tadını çıkar ve başar. Onları şaşkına
çevirip, sana övgüler yağdırmalarını sağladığında ise yapacağın şey sadece her
gün amaçlı ve keyifli bir şekilde yaşamaya ve çalışmaya devam etmek olacak.
Bunu hatırlaman çok kolay olacak; çünkü tek yapman gereken beni, muhteşem Joy’u
unutmamaktır.” Bu sözlerin ardından Joy başını kaldırdı ve gülerek, “Tanrım,
biliyorum. Bazen kendimi fasulye gibi nimetten sayıyorum.”
Enerji otobüsü George’un
ofis binasına yaklaştığında Joy, sesini sunuma sakladığı için sessizce oturan
George’a dönerek şunları söyledi: “Miras konusuna gelince, şunu unutma:
Bırakacağın en iyi miras senin ismini taşıyan bir bina veya bir mücevher
parçası değil, senin varlığından, mutluluğundan ve pozitif davranışlarından
etkilenmiş bir dünya bırakabilmektir.”
Otobüs durdu ve George
otobüsten inmeden önce yolcular ona bir beşlik çakmak, el sıkışmak ve sarılmak
için etrafında toplandılar. Jack ona kartını verdi ve sunumun nasıl geçtiğini
haber vermesi için onu aramasını istedi; çünkü otobüsteki herkes bunu bilmek
isterdi. Elbette Joy ona herkesten daha sıkı sarıldı ve George otobüsten
indikten sonra, otobüsün üst basamağında durup şunları söyledi: “Bugün senin
günün, George. Ve bu senin hayatın. Daha önce de söylediğim gibi, otobüsüme
binmenin bir sebebi vardı. Bu sebep bugün ve bundan sonraki her gündür.”
George ofis binasına
girerken, NRG Company çalışanı olarak bu kapıdan son kez giriyor olabileceğini
ya da bir Enerji Amiri olarak bugün işte ilk günü olabileceğini düşünüyordu.
Yaklaşık iki saat içinde akıbetini öğrenecekti; fakat sonuç ne olursa olsun,
otobüsünün doğru yönde ilerlediğini biliyordu ve bu yolculuğun tadını çıkarmaya
hazırdı.
Comments
Post a Comment